Sinek
Üzerine oturduğu söğüt gövdesinden,
Crécy muharebesinin bir bölümünü
seyretti.
Bağırışlar,
iniltiler,
böğürtüler,
devrilişler, ezilişler.
Fransız süvarilerin
On dördüncü hücumu sırasında,
Vadincourt'tan
kahverengi gözlü bir erkek sinekle
çiftleşti.
Bağırsakları dışarı fırlamış bir atın üstüne
konup
bacaklarını birbirine sürterken
sineklerin
ölümsüzlüğü üzerine düşündü.
İçini kaplayan huzurla havalanıp
Clervaux Dükünün
mor diline konuverdi.
Ortalığa sessizlik çöküp de
çürümenin fısıltısı
bedenleri nazikçe sarmaladığında
ve geriye yalnızca
ağaçların altında seğirmeye devam eden
birkaç kol ve bacak kaldığında,
Kraliyet silahtarı
Johann Uhr'un
tek gözüne
yumurtalarını bıraktı.
Estrees'teki alevlerden kaçan
karasağanın teki tarafından
mideye indirilmesi de
işte o sırada oldu.
çev: Cem Duran
Çeviri Süreci
Ben Holub'un anadili olan Çekçeyi bilmediğimden, şiirin 4 İngilizce, 2 Fransızca, bir de İspanyolca çevirilerini karşılaştırarak çevirdim. Normalde çevirinin çevirisi tercih edilmese de, Holub'u bu ilkenin dışında tutabileceğimizi düşünüyorum. Çünkü kendisinin de belirttiği gibi, yazarken çevirisinin nasıl olabileceğini aklının bir köşesinde değerlendiren bir şair Holub. Zaten Batıda tanınmasının belki de en önemli nedeni, şiirlerinin çeviriye bu denli elverişli olmaları. Bu da temelde üç nedenden kaynaklanıyor:
1) Öyküsel anlatım. Öyküsel anlatım, imgesel ve soyut anlatıma göre kültürden kültüre daha kolay aktarılabiliyor; çevirme ve anlamadaki kirlenme payı düşüyor.
2) Dilinin sadeliği. Holub'un şiirleri gramatik açıdan düzyazıya çok yakın. Öyle ki, devrik cümlelere bile yüz vermiyor. Anlatım tarzı ise duygusallıktan uzak. Liriklikten itinayla kaçınıyor. Doktorların hasta yakınlarına bilgi verirken tercih ettiği konuşma diliyle söylüyor şiirlerini adeta. Kendi sözleriyle: "Şiirlerimi, şiire karşı duyarsız insanlar için yazıyorum... Şiirlerimi gazeteyi okudukları gibi, veya futbol maçı seyreder gibi okumalarını istiyorum. İnsanların şiiri daha zor, daha efemine veya daha takdire şayan birşey olarak görmelerini istemiyorum."
3) Kafiye ve vezin kullanmayışı. Bunların olmaması, çevirmenlerin önündeki zorlu kısıtlamaları ortadan kaldırıyor. Bununla birlikte Holub'un şiirlerini serbest nazım olarak görmek de tam doğru olmaz, çünkü kendine özgü biçim anlayışına sahip. Şiirlerini uzun ve kısa dizelerle, kendi deyişiyle her dize bir "dikkat birimi" olacak şekilde yazıyor. "Uzun dizelerle merak uyandırmaya, kısa dizelerle yüksek vurgu yaratmaya çalışıyorum" diye açıklıyor bunu. Kısa dizeleri genelde tek sözcüklük veya tek imgelik dizeler. "Genel olarak söylersek, tüm şiirler dizelerin öncesinde ve sonrasında bir sessizliği hedefler. Benim anlayışıma göre şiir, minimum sözcükle maksimum sessizliği algılatmalıdır."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder