Denise Levertov - Neye Benziyorlardı?



Neye Benziyorlardı?


Viet Nam'ın insanları,
mermerden miydi fenerleri?
Bayramla mı kutlarlardı
tomurcukların açışını?
Sessiz mi gülerlerdi daha çok?
Süslerini neyden yaparlardı peki,
kemikten mi fildişinden mi,
yeşimtaşından mı gümüşten mi?
Destan şiirleri var mıydı hiç?
Konuşmayla şarkı söylemeyi
ayırt ediyorlar mıydı dillerinde?

Efendim, onların sevinç dolu yürekleri taşa döndü.
Hatırlayan kalmadı keyif saçar mıydı
bahçelerdeki mermer fenerlerin ışıkları.
Belki tomurcuklar açtığı zaman toplaşıp kutlarlardı
ama çocukları öldürüldükten sonra
tomurcuklar da kalmadı.
Efendim, yanmış ağız gülemez, acıtır yanakları.
Bir düş önceydi bu dedikleriniz. Neşeye davetiyedir süsler.
Tüm kemikler kömür olmuştu.
Kimse artık hatırlamıyor. Hatırlayın,
köylüydü zaten çoğu onların;
pirinç ve bambuyla geçerdi hayatları.
Çeltik tarlalarında yansırken huzur dolu bulutlar,
yamaçtaki sekilere ayaklarını gömerken su sığırları,
belki anlatırdı babalar oğullarına eski masalları.
Oysa bombalar suların aynalarını paramparça ettiğinde
çığlık atmaya yetecek kadar zamanları anca olmuştu.
O şarkı gibi konuşmalarından
şimdi geriye yalnızca bir yankı kaldı.
Pervane böceklerinin mehtaptaki uçuşunu andırırmış
anlatılanlara göre şarkıları.
Kim bilebilir ki? Şimdi sessiz oralar.
 


Denise Levertov
çev: Cem Duran






What Were They Like?


Did the people of Viet Nam
use lanterns of stone?
Did they hold ceremonies
to reverence the opening of buds?
Were they inclined to quiet laughter?
Did they use bone and ivory,
jade and silver, for ornament?
Had they an epic poem?
Did they distinguish between speech and singing?

Sir, their light hearts turned to stone.
It is not remembered whether in gardens
stone gardens illumined pleasant ways.
Perhaps they gathered once to delight in blossom,
but after their children were killed
there were no more buds.
Sir, laughter is bitter to the burned mouth.
A dream ago, perhaps. Ornament is for joy.
All the bones were charred.
it is not remembered. Remember,
most were peasants; their life
was in rice and bamboo.
When peaceful clouds were reflected in the paddies
and the water buffalo stepped surely along terraces,
maybe fathers told their sons old tales.
When bombs smashed those mirrors
there was time only to scream.
There is an echo yet
of their speech which was like a song.
It was reported their singing resembled
the flight of moths in moonlight.
Who can say? It is silent now.


Denise Levertov





Levertov - 1957

Çeviri Notları

Levertov Vietnamlılarla ilgili 6 soru sorup bu sorulara başka birinin, belki bir yetkilinin, belki savaş sonrası oraları görmüş birinin ağzından (ör: Tüm kemikler kömür olmuştu.) cevap veriyor. Şiiri Cevat Çapan da zamanında çevirmiş ve nedense soruları numaralandırmayı tercih etmiş. Ben açıkçası çevirmenin şiirin içine bu tarz açıklayıcı eklentiler yapmasına karşıyım. Şair böyle bir numaralandırmayı tercih etmediyse buna saygı duymak gerekir diye düşünüyorum. Cevat Çapan'ın çevirisini bu notların sonuna ekledim. 

Levertov'un "Vietnam"ı "Viet Nam" olarak yazışına dokunmadım. Vietnamca, tıpkı Çincede olduğu gibi hecelerle konuşulan bir dil. Bazıları bu özelliği Vietnamca sözcükleri Latin alfabesiyle yazarken de yansıtmaya çalışıyor. Pekin'i Pey Kin veya PeyKin, Saygon'u Say Gon veya SayGon, Tokyo'yu To Kyo veya ToKyo olarak yazmak gibi. Fakat bu yazış şeklini Vietnamlıların bile benimsemedikleri anlaşılıyor. Sonuçta Vietnamcadaki vurguları hakkıyla ifade etmek için Latincede diakritikleri (fonetik işaretleri) kullanmak gerekir ki kimse o zahmete girmek istemiyor.

Şiirde geçen mermer fener, Doğu kültürüne özgü şöyle bir güzellik:
 






NEYE BENZİYORLARDI?

1)Vietnamlılar taştan fenerler
kullanıyorlar mıydı?
2)Törenlerle kutluyorlar mıydı
tomurcukların açışını?
3)Sessizce gülme eğilimleri var mıydı?
4)Süs olarak kemik ve fildişi,
yeşim taşı ve gümüş takınıyorlar mıydı?
5)Destanları var mıydı?
6)Konuşmakla türkü söylemek arasında
bir ayırım yapıyorlar mıydı?


1)Efendim, yumuşak yürekleri taşa dönüşmüştü.
Taş fenerlerin bahçelerde güzel yolları
aydınlatıp aydınlatmadığı hatırlanmıyor.
2)Belki bir kez tomurcukları kutlamak için
toplanmışlardı,
ama çocuklar öldürüldükten sonra
tomurcuklar açmadı.
3)Efendim, yanık ağızlara acı verir gülmek.
4)Bir düş önce, belki. Sevinmek içindir süs.
Bütün kemikler kömür olmuştu.
5)Hatırlanmıyor. Unutmayın ki,
çoğu köylüydü; pirinç ve bambuyla
yaşıyorlardı.
Sessiz bulutlar çeltik tarlalarında yansıdığında
ve bayırdaki setlerde korkusuzca yürürken manda,
belki babalar eski masallar anlatmışlardır
oğullarına.
Bombalar bu aynaları parçalayınca,
ancak çığlık atmaya vakit kalmıştı.
6)Hâlâ türküye benzer bir yankısı
duyuluyor konuşmalarının.
Anlatıldığına göre türkü söyleyişleri
pervanelerin ay ışığında
uçuşuna benzermiş.
Kim bilebilir? Artık her yer sessiz.

Denise Levertov
çev: Cevat Çapan










Hiç yorum yok:

Yorum Gönder